Yazılımla İlk Tanışma II

Meryem Alay —  26 Aralık 2017 — Yorum bırakın

Yazacak anlatacak o kadar çok şey var ki nereden başlasam bilemiyorum. Bu yazımı hatırlayanlar vardır, yazılımla ilk tanıştığım günümü anlatmıştım. Yazarken ben çok keyif almıştım ve sonrasında çok güzel yorumlar aldığım bir yazı oldu. Hatta bana ulaşan kadın- erkek bir çok insan oldu, “Ya buna benzer bir durum bizim de başımıza geldi.” diye. Yazının devamını isteyenler de oldu. Biraz geciktim fakındayım ama ben de bu zaman zarfında neler yaşadım bir bilseniz… Bu da ayrı bir yazının konusu olsun 🙂

Bu sabah kahvaltı yaparken, birden üniversiteden bir arkadaşım geldi aklıma. Derken Savaş’a anlatmaya başladım ve yine üniversitede yaşadıklarımı biraz anlattım. Kahvaltı bitti telefonu elime aldım ve Elif’in mesajını gördüm. Biz hala yazının devamını bekliyoruz! Şok oldum tabi, dedim bu bir işaret olmalı ve aldım elime bilgisayarı, yazmaya başladım.

Hikayemde de anlatmıştım, üniversiteye girene kadar bilgisayarım yoktu ve dolayısıyla programlama hakkında da bir bilgim yoktu. O ilk ders yaşadığım hayal kırıklığını biraz anlatmıştım ama atladığım bir durum var. O yazımda Chris hocanın bize Fibonacci’yi anlatırken ne kadar mutlu olduğumdan bahsetmiştim. Evet bilgisayarı açamıyordum ama derslerden garip bir zevk alıyordum. Klavye kullanışım berbattı, bir türlü diğerleri gibi hızlı yazamıyordum ama sonuca bir şekilde ulaşıyordum. Yani bilgisayarı açamadığım için kendimi rezil hissettim, o an dünya sanki başıma yıkıldı ama işin gerçeği ben o dersten zevk almıştım. Üniversiteden önce yazılımla o kadar çok (!) ilgilenmiş insanları görmek biraz gözünüzü korkutuyor ama zaman geçtikçe daha iyi anlıyorsunuz, birileri sürekli bir şeyleri çok iyi bildiklerini söylüyor ama gel gör ki o işler söylemeyle olmuyor. Yıllar sonra bir şeyi fark ettim, yaptığı işin sonucundan zevk alan insanlar bir şekilde bu mesleğe devam ediyor.

Neyse efendim ben yazının devamına geçeyim çok doluyum, anlatacak çok şey var. Evet geçiyorum birinci sınıfa… Hazırlıkta Chris hocanın verdiği bir dönemlik ders sayesinde biraz bir şeyler bilerek gitmiştim. Kendime kısmen güvenim vardı. İlk bilgisayar dersimiz yine Chris hocanın Comp 111 dersiydi. Kocaman bir amfide yapılıyordu ders. Çok fazla kalabalık, biraz şaşırıyorum. Ders başlamadan bizden daha tecrübeli öğrenciler yanımıza yaklaşıyor.

– Siz yenisiniz galiba?

– Evet bu sene başlıyoruz.

– Bu ders çok zor, Chris hoca inanılmaz kasar, bu dönem biraz bir şeyler öğrenmeye bakın ama ilkinde zaten geçmek zor… Benim bu dersi 6. alışım. Diğeri 5. alışım… Diğeri ….

Allah’ım ne diyorlar bu insanlar… Karnıma ağrılar giriyor. Neyse ders başladı, dikkatlice dinlemeye başladım. Her hafta bu dersin projesi olacaktı. Belli bir hafta (sanıyorum 3 hafta) projeyi yapmazsan otomatik olarak dersten kalıyorsun. Çok net hatırlıyorum, ilk 3 haftaki projeler bana basit gelmişti. Hatta arkadaşlarıma yardımcı oluyordum. Derken dersler ve projeler bayağı zorlaşmıştı, ciddi ciddi her haftaki projeyi yapabilmek için dersleri çok iyi anlamak gerekiyordu. Artık sadece ders çalışıyordum ve hep ya kalırsam diye deli gibi korkuyordum. Birinci dönem bir şekilde geçti ve derslerden geçmiştim. İkince dönem dersler daha da zorlaştı, sinir stresten ağzımda hep aftlar çıkıyordu. Hiç bir zaman rahat bir öğrencilik geçiremedim. Bütün bunların üzerine, bir de projelerde kopya işiyle uğraşıyorduk. Malum neredeyse her bilgisayar dersinin haftalık projesi oluyordu. Belirli sayıda proje yapmayınca otomatik olarak dersten kaldığınız için, kopyalar havalarda uçabiliyordu. Bir hafta bir projeden 0 aldım evet sıfır… Nasıl ya, nasıl olur da sıfır alırım. Arkadaşlarıma sormaya başladım benim gibi sıfır alanlar olmuş. Neyse gidip asistanıyla konuştum. Kopyadan yakalandığımı söyledi. O an kafamdan kaynar sular döküldü. İyi de ben kimseden kopya çekmedim dedim. İşte falanca arkadaşınla projeniz çok benziyor dedi. Neden o sıfır almadı da ben aldım orası belli değil. Tabi hakkımı doğru düzgün arayamadım, şimdi olsa hayatta o şekilde bırakmazdım. Derken bölümdeki kız arkadaşların büyük bir kısmın dersleri bıraktığını gördüm. Yani beyin olarak bu dersi yapamayacaklarına inanıyorlardı ve tabi kopyalar havalarda uçuşuyordu. Allah biliyor ya daha sonraları kız olduğum için o dersten 0 aldığımı düşündüm. Neyse ki bir daha 0 almadım. O dönemler kızların derslerden vazgeçmişliği, yaşadığım bir kaç ön yargıyla bu meslekte kadın olarak işimizin zor olduğunu anlamıştım.

Birinci sınıf bir şekilde bitti, kendime olan özgüvenim hem vardı hem de yoktu. Bir şeyler yapabileceğimin farkındaydım ama hep bir eksik tarafım vardı onun da farkındaydım. Okulun bize uyguladığı politikadan mıydı neydi bilmiyorum ama hiç bir zaman öz güvenli bir öğrenci olamadım. Matematik derslerindeki başarımı hiç bir zaman bilgisayar derslerinde gösteremedim. Matematik sınavları öncesi arkadaşlarına konuları anlatan kişi hep ben olmuşumdur ama bilgisayar dersleri hep bir muammaydı benim için. Laboratuvar çalışmalarında verilen taskı bitirebiliyordum ama hep son saniyelerde. Ya saçma bir syntax hatasına takılıp vakit harcıyordum, ya da bir kontrolü vs unutup takılıp pes ediyordum. Sonuç olarak birinci sınıfı bitirdim ama matematik derlerimle bilgisayar derslerim arasında resmen dağlar kadar fark vardı. O senenin sonunda Chris Hocanın yanına gidip, kendisi benim aynı zamanda danışmanımdı, bölüm değiştirmek istediğimi, bu bölümde başarısız olduğumu düşündüğümü dile getirdim. O gün Chris Hocanın bana olan tutumunu asla unutmayacağım, zira kendisi benim bir şekilde başarılı olduğuma beni ikna etti. Belki de birinin benim hakkımda güzel bir şeyler söylemesine ihtiyacım vardı. O gün o odadan çıkarken bu mesleği yapabileceğime emin bir şekilde çıktım. Bir daha da bölüm değiştirmeyi ya da yazılım dışında bir meslek yapmayı düşünmedim.

İkinci sınıfa geçtiğimde işler yine değişmedi. Bu sefer de Veri Yapıları ve Algoritmalar diye bir dersimiz vardı. Onun hocası da Lazslo adında Macar biriydi. Derse girdik aynı tayfa, bu dersi yine bilmem kaçıncı kez aldıklarını, zinhar geçemediklerini çünkü hocanın çok kötü olduğunu ve hatta o kadar saçma ki bu ders sonunda binary exam adı altında bir sınav yaptıklarını vs hararetli bir şekilde anlatıyorlardı. Geçen yıldan bu arkadaşlara biraz alışkındım da bu sefer bu binary exam canımı sıkmıştı. Sene boyunca her hafta proje yapıyorsunuz, sınavlara vs tabi oluyorsunuz. Senin sonunda binary exam sınavından geçerseniz 1, geçemezseniz 0 alıyorsunuz ve sene sonuna kadar aldığınız bütün notlar 1 veya 0 ile çarpılıyor, kısacası her şeyi bu sınav belirliyordu. Sınav bilgisayar üzerinde oluyordu. İnternete vs erişiminizin olmadığı bir bilgisayarda rastgele bir algoritma seçip onu kodlamanızı bekliyorlardı. Allah’ım nereden düştüm ben buralara! Bilgisayar başında iyi olmadığımı, hele kısıtlı zamanda bir şey yapmanın beni çok zorladığını size söylemiştim. Bu ders gözümü bayağı korkutmuştu. Dersler başladı, bahsedilenin aksine Lazslo’yu çok sevmiştim, çok tatlı biriydi, hafiften zıplayarak dersleri anlatırdı. Genelde eğlenirdim derslerinde. Cormen’in kitabını takip ediyorduk. Lazslo’nun her zaman ne demek istediğini anlayamıyordum ama kitaptan her şeyi anlayabiliyordum (gerçekten çok iyi bir kitaptı). Neyse gel zaman git zaman dersler, projeler, sınavlar bir şekilde geldi geçti. Geldik malum zamana, binary exam olacaktık. Bu dersin ilk dönemini kapsayan algoritmaları o kadar çok kez tekrar etmiştim ki geceleri falan rüyamda görüyordum artık. İşte ben aslında o dönem bilgisayarda kod yazma pratiğine başlamıştım. Artık takıldığım syntax hataları ya da basit kontrollerini veya verilen hataları anlamaya başlamıştım. Sınav günü geldi çattı, heyecandan bayılacak gibiydim. Korkuyordum ama kendime de güveniyordum. Neyse çektim bir algoritma, shell sort çıkmıştı. Aslında onu biz derste işlememiştik ama arkadaşım Muharrem sınavdan bir gece önce böyle bir algoritma daha varmış bak istersen diye mail atmıştı, bir gece önce algoritmasına şöyle bir göz gezdirmiştim. Açıkçası biraz keyfim kaçmıştı, o kadar iyi bildiğim algoritma varken bir gece önce yarım saat baktığım bir algoritma çıktı. Kodlamaya başlamadan önce biraz düşündüm. Pseudo kodunu çıkarmaya çalıştım. Hatırladığımı fark edince, hemen yazmaya başladım, bir kaç test case’den sonra, asistanı çağırdım ve gösterdim. Test case’leri çalıştırdı, geçiyor gibiydi. Sonra Lazslo’ya bakmasını söyledi. Lazslo baktı, çalıştırdı, eğdi büktü kodu ve asistana döndü. “She passed” dedi, benim için dedi bendim oradaki “she”… Allah’ım çok mutluydum, o dersi o dönem ilk geçen bendim. Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi. Garip bir şekilde, tam anlamıyla özgüvenim hala gelmemişti. Çünkü çok çalıştım ve şansıma bir gece önceki kod çıktı ondan geçtim diye düşünüyordum. Diğer insanların doğal bir yetenekleri olduğuna inanıyordum. Evet ben bu kodlama işini yapabiliyorum ama matematik gibi değildi benim için. İlla çok çalışırsam yapabileceğime inanıyordum. Garip bir durumdu bu benim için hem öz güvenim vardı hem de biraz öz güvensizlik barındırıyordu… Yıllar sonra anlamıştım ki bir işe saatlerini vermeden o işe yeteneğiniz olup olmadığını anlayamıyorsunuz. Çocukluğumdan beri matematiğe karşı hep özel ilgim olmuştu. Bu yüzden söz konusu matematik olunca hep kulağımı daha fazla açıp, odaklanabiliyordum. Ama bilgisayar benim için çok yeniydi. Daha fazla pratik yapmaya ihtiyacım vardı. Bunu o zamanlar fark edemiyordum.

Üçüncü ve dördüncü sınıf, bu çalışınca yaparım zaten özgüveniyle bir şekilde bitti. İlk iki seneye göre çok daha kolay geçirdim. Dördüncü sınıfta tez hazırlarken, yoğun olarak programlama yapabileceğim bir konu seçtim. Bir dönem boyunca dışarıdan biriyle çalıştım. Java’da kullanabileceğim bütün paketleri kullanmaya çalıştım. Ortaya güzel bir şey çıkarmıştım. Bu proje iş ararken az da olsa işime yaramıştı. Çok bilinçli olmadan Java dünyasına geçmeme sebep oldu.

Şimdi dönüp bakıyorum okul hayatıma, iş hayatıma aslında insanlar hiç bir zaman değişmiyor. Hep sizi aşağıya çekmek istenler var hayatın her aşamasında. İnsanlara kanıp moralinizi bozarsanız, kaybediyorsunuz. Kendi yolunuzda ilerlerseniz, düşe kalka bir yol bulabiliyorsunuz (bu biraz benim yolum). Kendinize düzgün arkadaşlar edinip, düzgün rehberler bulabilirseniz o da en güzel yol oluyor, çok daha fazla kendinizi ileriye götürebiliyorsanız. Demem o ki insanların sözleri sizin hayatınızı etkilemesin. O ilk gün benim moralimi bozan bir kaç kişiyi (büyük bir ihtimal bilinçsizce) çok iyi hatırlıyorum, okulun sonunda aynı noktadaydık, belki bazılarından daha iyi durumdaydım. Yazılım işinin ve hatta bütün işlerde başarılı olmanın tek şartı var çalışmak, pratik yapmak, hata yapmak, tekrar yapmak ve pes etmemek. Hepinize muhteşem bir yıl diliyorum.

P.S: Ha bu arada dün yeni masa aldık bana, yeni yılda daha fazla yazı yazacağımı umuyorum 🙂

Meryem Alay

Posts Twitter

İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimi mezunuyum. Uzun zamandır yazılım geliştiriciliği yapıyorum. Bildiklerimi başkalarıyla paylaşmaktan, ekip çalışmasından ve problem çözmekten çok hoşlanıyorum.

No Comments

Be the first to start the conversation.

Yorum yapmak için